8 Şubat 2011 Salı

GELEN YOĞUN İSTEK ÜZERİNE BUYRUN, "İŞSİZ İNSAN" KİME DENİR???



Paylaşmanın kendini azaltmak olmadığını,
Diğer çalışanların öcü olmadığını,
Yüz yüze konuşmanın arkasından konuşmaktan daha etkili olduğunu,
“Günaydın!” demenin borç para vermek olmadığını,
“Lütfen!” demenin utanılacak bir şey olmadığını,
Yönetici olmanın emir vermek olmadığını,
İşyerinde şarkı mırıldamanın suç olmadığını,
Astlarıyla aynı asansöre binmenin asansörü düşürmeyeceğini,
Saygının el pençe divan durmak demek olmadığını,
Geç gelenler listesinin erken gelmeyi sağlasa bile başarıyı artırmayacağını,
Bol bol toplantı yapıp fırça atmanın yöneticilik olmadığını,
Kahkahalarla gülmenin laubalilik demek olmadığını,
Saygı duyulacak iş, saygı duyulmayacak iş diye bir ayrımın olmadığını,
Yöneticiye duymak istediğini söylemenin iyilik olmadığını,
Eğitimin dinlenme olmadığını,
İletişim kurmanın sadece konuşmak olmadığını,
“Özür dilerim” kelimesinin yasak olmadığını,
Yaşamda sevinçler kadar hüzünlerin de olduğunu,
Mutluluk maskelerinin satılmadığını bilen…
Kendisi ve bütün dünyayla barışık olan...
Ve tüm bunları çevresine anlatıp asılayacak kişilere bu ülkede, “KRONİK KOVULAN İŞSİZ İNSAN” denir!

;))))))))))))))))) Bilmem anlatabildim mi??? GÖZDE GÜRER

SINIRLARIN VAR MI?


Bazen düşünüyorum da, öncelikle kendimize yalan söylemeyi bırakabilir miyiz acaba? İçindeki sese kulak ver… Sürekli aynı soruları soruyor…
Kalbinin arzuladığı şeye kavuşmanın hayalini kurmaya cesaretin var mı?
Neyi özlediğini merak ediyorum.

Kaç yaşında olduğun ya da nasıl göründüğün inan umrumda değil… Aşkın için, hayallerin için, kendi hikayeni yazmak için, bir aptal gibi görünme riskini göze alıp almayacağını bilmeyi isterdim. Hayatın merkezine dokunup dokunmadığını, hayatın ihanetlerince açılıp açılmadığını, daha fazla acı korkusundan kapanıp kapanmadığını bilmek isterdim...
Saklamaya, azaltmaya ya da düzeltmeye çalışmadan acıyla yaşayıp yaşayamayacağını bilmek isterdim.
Benim ya da kendi neşenle olup olamayacağını, insan olmanın sınırlarını hatırlamadan, bizi dikkatli ve sakin olmamız için uyarmadan çılgınca dans edip yaşadığın coşkuyu, parmak uçlarına kadar hissetmene izin verip vermeyeceğini bilmek isterdim.

Bana anlattığın hikâyenin doğru olup olmaması beni ilgilendirmiyor. Kendi kendine dürüst olmak için bir başkasını hayal kırıklığına uğratıp uğratmayacağını; ihanetin suçlamasına dayanıp, kendi ruhuna ihanet edip etmeyeceğini bilmeyi isterdim.
Güvenebilir ve güvenilebilir biri olup olamayacağını bilmek isterdim.
Her gün sevimli olmasa da güzelliği görüp göremeyeceğini anlamayı isterdim..
Yapılan hatalarla yaşayıp yaşayamayacağını; bir uçurumun kenarında durup içinden geldiğince bağırıp bağırmayacağını öğrenmeyi isterdim.
Nerede yaşadığın ya da ne kadar paran olduğu beni ilgilendirmiyor. Keder ve umutsuzlukla geçen bir gecenin ardından, yorgun, bitap da olsan, bizim için yapılması gerekenleri yapıp yapamayacağını öğrenmeyi isterdim.
Kim olduğun, buraya nasıl geldiğin beni ilgilendirmiyor. Çekinmeden benimle ateşin ortasında durup durmayacağını bilmeyi isterdim.
Nerede, kiminle, ne okuduğun beni ilgilendirmiyor. Diğer her şey bittiğinde seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu öğrenmek isterdim.
Kendinle yalnız kalıp kalmadığını ve o boş anlarda sana arkadaşlık eden kendini gerçekten sevip sevmediğini bilmeyi dilerdim.

Belki, Tanrı yanlış insanlarla tanışmamı istedi doğru insanı tanımadan önce, böylece en sonunda doğru insanla tanışdığımda, bu hediyenin ne yüce olduğunu anlamam için... Belki de sadece buna inanmak istiyorum... Senin "doğrum" olmadığını bildiğimden...

OKUNSUN DİYE YAZIYORUM BUNLARI :))))))

OKUNSUN DİYE YAZIYORUM BUNLARI :)))))) SADECE RESİMLERE BAKILSIN DİYE DEĞİL... ;)

Ben bugüne kadar kusursuzluğu arayan hiç kimsenin yaşamında iç huzuru bulabildiğini görmedim. Her şeyin mükemmel olmasını aramakla, iç huzuru istemek birbirine ters düşer.


Bir şeyi mevcut durumundan daha iyi hale getirmeyi hedef almışsak, kesinlikle kaybedeceğimiz bir mücadeleye girmiş oluruz. Elde olanla yetinip şükredeceğimiz yerde, o konudaki yanlışlığa ve bunu nasıl düzeltebileceğimize odaklanıp kalırız. Tüm dikkatimizi bu yanlışlığa yoğunlaştırdığımız zaman da, durumumuzdan mutsuz ve şikâyetçi oluruz.

İster dolabımızın dağınıklığı, arabamızdaki bir çizik, eksik sonuçlandırdığımız bir iş, birkaç kilo vermemiz gerektiği gibi konular olsun, ister başka birinin tavırları, görünüşü veya yaşam biçimi gibi bize ters gelen şeyler olsun, dikkatimizi sadece kusurlara yöneltmemiz, bizi asıl hedefimiz olan sevecen ve ılımlı olmaktan uzaklaştıracaktır. Bu strateji elinizden gelenin en iyisini yapmayın anlamına gelmez! Sadece yaşamdaki yanlışlara kendinizi fazla kaptırıp, tüm dikkatinizi bunlara vermeyi bırakmanızı öngörür. Bir işi daha iyi yapmanın mutlaka bir yolu vardır, fakat bu, mevcut durumun tadını çıkarmayıp, iyi yönlerini görmezden gelmek anlamına gelmez. Mesele bunun farkına varmaktır.

Burada çözüm, mevcut durumu daha iyi hale getirmekte ısrar alışkanlığına kapılacağımız anda, kendimizi tutmaktır. Böyle olunca kendinize yaşamın o anda da pek fena sürmediğini hatırlatın. Kendi yargılarınızın yokluğunda, her şey pekâlâ güzel gidecektir. Yaşantınızın her alanında kusursuzluk arayışınızı bıraktıkça, yaşamın kendi içindeki kusursuzluğu keşfedeceksiniz!