6 Şubat 2011 Pazar

Güneşli ama "aşk"sız bir pazar günü daha...

Sen beni değil uzaklığımı sevdin,
Sen beni bensiz sevmeyi seçtin,
Ben varken bensizliği seçtin...
Ellerim buz gibi, gece bastırıyor ve üstelik kıştayız... Ayaklarım kaldırımlara tutkun ve sokaklar bir karanlık ki sorma...
Başlıyor kentin ışıkları tek tek yanmaya,ismini mırıldanıyorum kararan sulara bakıp...
Unutulmuş bir aşkın şarkısı dökülüyor sokaklara ve sokak lambaları seni çiziyor kaldırımlara...
Seni ararım kaldırımlar dolaşır ayaklarıma,ellerini tutabilseydim
korktuğum zamanlar...
Ellerim buz gibi, gece bastırıyor ve üstelik kıştayız...


öğrenecekler...


Gelişim, karşıt güçlerin karşılıklı çatışması ile olur. Düşüncenin düşünce ile insanın insanla, erkeğin kadınla, sınıfların sınıflarla, halkların halklarla savaşı, evrenin uyumlu bütünlüğünü sağlar. Bunun için tartışma, çatışma her şeyin başıdır. Her nesne var olabilmek için karşıtına gereksinim duyar.

”İNSANLAR ÇATIŞTIKÇA, AYRILMAYA ÇALIŞTIKÇA DAHA DERİN BİR ANLAMDA BİRLEŞTİKLERİNİ, BİR YAYLI ÇALGININ YAYIYLA TELLERİ GİBİ UYUM İÇİNDE BÜTÜNLEŞTİKLERİNİ ANLAYAMIYORLAR” der HERAKLIT...

Bu yüzden her türlü tartışmaya bir son verip barışı kurmayı özleyenlerin çabaları gerçeğin özünü göremeyen çabalardır. Çünkü yaratıcı gerilimler sona erer ve durgunluk başlarsa “ölüm” gelir. Bunun için bir insanın elde edebileceklerinin tümünü elde etmesi bütün istediklerine kavuşması güzel bir şey değildir. Çünkü sağlığı değerli şey yapan hastalıktır, kötülükle ölçüldüğü zaman ancak iyiliğin değeri anlaşılır, açlık çekilirse doymanın ne olduğu bilinir, yorgunluk olmadan dinlenmenin tadına varılmaz.

Karşıtlıkların birbirini gerektirmesi ve birbirlerini tamamlaması böyle olur ancak… Tanrı için her şey iyi ve doğru olmalıdır. Ancak insanlar birine doğru, birine yanlış birine iyi, birine kötü der.

Büyük bir felaket ihtimali yoksa bırakın herkes bildiği gibi yapsın. Yaptıkları hatalardan başarılarından öğrendiklerinden daha fazlasını öğrenecekler!.
G.Gürer-2011

kendine yetip yetmemek....


Yaşamın en bitmeyen sınavı, kendine yetip yetmemek...
Sınavların en zorlusu, insanın kendisine yetip yetmediği sınavlarından geçmek olmalı...
Kimsenin arayıp sormadığı bir hastane yatağında, kendine yetip yetmemek gibi...
Bir dağ tepesinde; kıyıya çekilmiş bozuk bir arabada; kendine yetip yetmemek gibi...
Caddelerden el ayak çekildikten sonra, kapanmaya hazırlanan bir meyhanede; boşalmış masalara bakarak, kendine yetip yetmemek gibi...
Ne kapı zilinin, ne de telefonun hiç çalmayacağını bile bile; masaları, halısı, kırık dökük kanepeleri, düzeltilmemiş yatağı, tavandaki lambalarıyla, ıssız bir evde; kendine yetip yetmemek gibi...
İçine kapatıldığın ve ne zaman çıkacağını bilmediğin; pencerelerinden uzak bir denizin göründüğü bir odada; beş aşağı beş yukarı dolaşırken, kendine yetip yetmemek gibi...
Bilmediğin bir trenle bilmediğin bir yere giderken; tanımadığın yolcular arasında, sigaranın dumanını seyrede seyrede kendine yetip yetmemek gibi...
Perdelerin hafif hafif aydınlandığı, çok erken saatlerin kirli alacakaranlığındaki kimsesiz uykusuzluklarda; kendine yetip yetmemek gibi...
Dünyada henüz hiçbir canlının kıpırdamadığı dönemlerin yalnızlığını, sadece kutuplarda yolunu şaşırmış gezginler mi yaşamıştır?
Diş fırçasından ve oda terliklerinden başka, gününü ve gecesini paylaşacak kimsesi olmayanlar da; canlısı doğmamış bir dünyada, boş kar steplerindeki kaybolmuşluğu yaşarlar.
Herkesin kendince az çok bildiği ve önüne bir perde çekerek, kimseye fazla sözünü etmediği, ortak bir çaresizliktir bu. Ve her kişi, kendine yetip yetmediğinin sonu gelmez sınavını, tek başına verir o kuytuda...

Oysa zaman hiç kimseyi beklemez.
Dün artık mazi oldu. Yarın ise muamma. Bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir hediyedir… Değerini bilin...

Güneşli Pazarlar... G Gürer- 2011