22 Şubat 2011 Salı

git...

git
usul usul git
bahar yelini sarsmadan
çarpmadan bulutlara
git
herhangi bir sabah
herhangi bir saat
ama usulca
parmaklarının ucuna basarak
çık odamdan
kapıyı çarpmadan git
git ki
ben fark etmeyeyim
nasıl geldinse sessizliğinle
yine öyle yumuşak
yine öyle güzel git...
GÖZDE GÜRER

beni bul...


bugün beni bul
ki bulasın diye
en yakınlarındayım
gözlerinin içinde
yüreğinde
bugün beni bul
bak aynaya
kapa gözlerini
beni bul

bu şehirden gitmiyorsam
beni bulabilesin diyedir...

bilirsin korkarım
karanlıktan
yalnızlıktan

bırakma beni buralarda
bir başıma
tut elimden götür...

gelecek halim yok...
kalacak cesaretim yok...
tut elimden tut götür nereye istersen
GÖZDE GÜRER

yarınım...


Usulca ve kibarca ayrıldı yarınım
Götürdü köhne umutları beraberinde
Tehditkâr kaygıları geçmişe yüklemek,
Acının kucağında filizlenen düşüncenin zehridir sadece…
Zehirli düşüncelerse aynılaştırır her şeyi
Kendini yok etme eğilimi,
Yuva kurmuş kıvrımlarına hayatın…
Şımarık iştahların kabarışıysa
Gözler önüne seriyor çürümüşlüğü…
Yıkma tutkusu, kavgalı yaratma tutkusuyla.
Tek amacıysa
Tanrının çizdiği yazgıyı boşa çıkarmak…

Dipsiz uçurumlardan izliyorum
Geleceğin karanlık ufkunu
Yaşamın gizi bende gizli
Geleceğimse,
Gelecek yılların içinde!
Zamanı yoksamak
Derin çatlaklar açar yüzümde
Ölüm kokan bir el,
Silerken kanlı gözyaşlarımı
Bunaltının çöreklendiği yüreğim
Fethetmekle meşguldür karamsarlığı…

Usulca ve kibarca ayrıldı yarınım
Götürdü köhne umutları beraberinde
Eğer dönersen geriye,
Yarından bir parça teselli getir sadece…
GÖZDE GÜRER-ŞUBAT 2011


"Hayatımdaki gerçek dostum'a sevgiyle... B.B."

Soyut Düşünce



Geleneksel toplumun basit düşünsel araçları ve diğer sistemleriyle, modern dünyanın karmaşık, çok boyutlu, hızla değişen sistemlerini kavramalıyız.
Önce birkaç küçük soru: Siz hiç İngiltere'de futbolla, Amerika'da basketbolla, Fransa'da peynirle ya da şarapla ilgili kitap bulamayacağınızı düşünür müsünüz? Bu ülkelerde bu kitaplardan yüzlercesini bulabileceğinize eminsinizdir haklı olarak. Peki siz Türkiye'de güreşle ya da halk oyunlarıyla ilgili yeterince kitap bulabileceğinizi sanıyor musunuz? Hani güreş, bin yıllardan gelen ata sporumuzdu, hani halk oyunu ekiplerimiz dünya şampiyonuydu? Bir örnek daha: Bizde geleneksel çocuk oyunları konusunda yüzlerce çalışma vardır, ama çağdaş yorumlar içeren sistematik eser sayısı yok denecek kadar azdır. Bunları sıradan bir ilgisizlik, toplumsal bir beceriksizlik ya da okuma-yazma kültürü eksikliği olarak açıklayabilirsiniz. Oysa bunun ardında daha ciddi bir sorun var gibi görünüyor bana… Düşünce yapısındaki bir gelişmemişlik.
Shakespeare ' i ya da Goethe 'yi yüzyıllardır yaşatan sadece onların büyüklüğü değildir, bu zenginliği durmadan yeniden yorumlayan düşünce yapısıdır aynı zamanda. Siz Yunus Emre deyince sevgi, Mevlana deyince hoşgörü sözcüklerinden daha fazlasını hatırlıyor musunuz, Yunus ya da Mevlana yorumu olarak? Birkaç yıl önce Konya'dan, adı Mevlana'ya göre kadın ya da aşk ya da benzeri bir şey olan bir kitap almıştım. Kitabın bütün yaptığı Mevlana'nın bu konulardaki sözlerini derleyip art arda sıralamaktan ibaretti. Yani "yorum yok" tu. Neden yok? Çünkü büyük olasılıkla bizim bu yorumu yapabilecek zihinsel yapılarımız yok. Psikoloji diliyle söylersek, bilişsel gelişimimiz bu tür sistematik, kapsamlı, derinliğine yorumları yapabilecek düzeye ulaşmamış. Felsefeyi sevmediğimiz için ("felsefe yapma!") bu tür yorumları yapamayışımız da aynı nedene bağlı… Soyut düşünceden yoksun olmak. Psikoloji diliyle söylersek, soyut düşünce evresine geçmemiş olmak…

Vazgeçilmez Ol!


Simdi sen “su” olduğunu düşün.
Su kadar özel, su kadar faydalı ve su gibi hayat kaynağı olduğunu
düşün...
İnanıyorum ki gerçekten de öylesin!

Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler
dolusu ak,
Dibi olmayan bir kovayı dolduramazın!
Yani seni dinlemeyenlere, sesini duyuramazsın…
Unutma, daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin,
Gürültünün parçası olursun sadece...

Suyun yanında olanlar, suyu en az içenlerdir.
Çünkü? ‘Su nasılsa burada, lüzum yok ki içmeye’ diye düşünürler.
Aynen sesini sürekli duyanların, seni dinlemedikleri gibi!

Su gibi yaşatıcı ol,
Sel gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!
Sen bir su ol... Ama rahmet ol, afet değil!

Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin,
Küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan,
hayat verirsin çevrene...
Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe!
Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve kaçılan olursun,
seller ve afetler gibi...

Tercih elindeydi hep ve hep de senin elinde olacak!
Ya tutmayı öğreneceksin dilini veya hiç durmadan konuştuğun için,
Sadece bomboş ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu
zannettireceksin çevrendeki insanlara!

Yapman gereken şey,
Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini ,
Düşüneceksin kimin dinleyip kimin dinlemediğini,
Düşüneceksin kimin anlayıp anlamadığını,
Düşüneceksin anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini,
Hatta anlayanların anladıklarında senin
anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin.
Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek,
En az ama en uygun kelimeleri seçmeye çalışacaksın!

Ağzını açıp şelâleden dökülen suyu içmeye çalışan bir tavşan
gördün mü hiç?
Kaplanlar bile, içebilmek için suyun durulmasını bekler.
Beyni olan her yaratık gibi!
Simdi sen “su” olduğunu düşün.
Su kadar özel, su kadar faydalı ve su kadar tükenmez.
Su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün.
Ve son olarak,
Su gibi bir küçük bardağın içine sığdır ki kendini

Girebilmeyi öğren insanların damarlarına!
Hayat Ver...
Vazgeçilmez Ol!

Kaç deli vardır?


• Yüzmek zayıflatıyorsa balinalar neyi yanlış yapıyorlar?
• Süperyapıştırıcı her şeyi yapıştırdığı halde niçin içinde bulunduğu
tüpün iç duvarlarını yapıştırmamaktadır?
• Niçin yanlış çevrilen telefon numarası hiçbir zaman meşgul çalmaz?
• Niçin falcıya gitmeden evvel randevu almak gereklidir?
Gideceğimizi bilemez mi?
• Eğer bugün hava sıcaklığı 0 derece ise ve yarın iki kat daha soğuk
olacaksa, yarın hava kaç derece olacaktır?
• Niçin "tek heceli" kelimesi diyebilmek için dört hece kullanmaktayız?
• Neden insanlar gökyüzünde 400 milyon yıldız var denildiğinde
inandıkları halde, yeni boyalı yazan yüzeyi elleriyle yoklarlar?
• Niçin limonlu gazozların içerisinde bir sürü suni tatlandırıcı
varken bulaşık deterjanında gerçek limon suyu kullanılmaktadır?
• Işık 300.000 km/sn hızla yayıldığına göre karanlık hangi hızla çökmektedir?
• Işık hızında giden bir arabada oturduğumuzu varsayarsak, farları yakınca ne olur?
• Niçin fare kokulu kedi maması yok?
• Teflona hiçbir şey yapışmadığı halde teflon tavaya nasıl yapışmıştır?
• Niçin uçaklarda paraşüt yerine can yeleği vardır?
• Eğer uçağın kara kutusu kaza anında parçalanmıyorsa neden bütün
uçak bu kutunun üretildiği maddeden yapılmamaktadır?

*Bunların tamamını akılcı bir şekilde cevaplayabilen kaç deli vardır?

Çocukların İsyanı


Çocuk olmak...

Kırmızı elma şekerinin, 'KIRMIZI'sında yaşamak hayatı...

Mavi topun, 'MAVİ'sinde büyümek özgürce...

Sarı saçlı bebeğin, 'SARI'sında yakalamak mutluluğu...

Yeşil oyuncak arabanın, 'YEŞİL'inde uyanmak yeni bir güne...

Pembe elbisenin, 'PEMBE'siyle gülümsemek çılgınca...

Mor patiklerin, 'MOR'uyla atmak ilk adımları babaya,anneye...

Ve bir gün 'SİYAH'a uyanmak...

.........................................

.........................................

Siyah tabutun, 'SİYAH'ın da uyanmak...
'SİYAH'larda uyumak ve bir daha uyanamamak...
Ne acı...

Kahkahaları daha dün gibi kulaklarımızda çınlayan çocukların, cıvıltılarını artık duymuyor olmamamız
Ne acı...

Duymuyor musunuz; her yanımızda yakarış, haykırış...

Bizden yardım isteyen çocukların çığlıkları karışıyor şimdilerde 'SİYAH'a...

'SİYAH'a uyanmak istemeyen çocukların isyanı...

Feryal Duray
20-02-2008