6 Şubat 2011 Pazar

kendine yetip yetmemek....


Yaşamın en bitmeyen sınavı, kendine yetip yetmemek...
Sınavların en zorlusu, insanın kendisine yetip yetmediği sınavlarından geçmek olmalı...
Kimsenin arayıp sormadığı bir hastane yatağında, kendine yetip yetmemek gibi...
Bir dağ tepesinde; kıyıya çekilmiş bozuk bir arabada; kendine yetip yetmemek gibi...
Caddelerden el ayak çekildikten sonra, kapanmaya hazırlanan bir meyhanede; boşalmış masalara bakarak, kendine yetip yetmemek gibi...
Ne kapı zilinin, ne de telefonun hiç çalmayacağını bile bile; masaları, halısı, kırık dökük kanepeleri, düzeltilmemiş yatağı, tavandaki lambalarıyla, ıssız bir evde; kendine yetip yetmemek gibi...
İçine kapatıldığın ve ne zaman çıkacağını bilmediğin; pencerelerinden uzak bir denizin göründüğü bir odada; beş aşağı beş yukarı dolaşırken, kendine yetip yetmemek gibi...
Bilmediğin bir trenle bilmediğin bir yere giderken; tanımadığın yolcular arasında, sigaranın dumanını seyrede seyrede kendine yetip yetmemek gibi...
Perdelerin hafif hafif aydınlandığı, çok erken saatlerin kirli alacakaranlığındaki kimsesiz uykusuzluklarda; kendine yetip yetmemek gibi...
Dünyada henüz hiçbir canlının kıpırdamadığı dönemlerin yalnızlığını, sadece kutuplarda yolunu şaşırmış gezginler mi yaşamıştır?
Diş fırçasından ve oda terliklerinden başka, gününü ve gecesini paylaşacak kimsesi olmayanlar da; canlısı doğmamış bir dünyada, boş kar steplerindeki kaybolmuşluğu yaşarlar.
Herkesin kendince az çok bildiği ve önüne bir perde çekerek, kimseye fazla sözünü etmediği, ortak bir çaresizliktir bu. Ve her kişi, kendine yetip yetmediğinin sonu gelmez sınavını, tek başına verir o kuytuda...

Oysa zaman hiç kimseyi beklemez.
Dün artık mazi oldu. Yarın ise muamma. Bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir hediyedir… Değerini bilin...

Güneşli Pazarlar... G Gürer- 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder