23 Şubat 2011 Çarşamba

çalar saat...

Gözümüz saatte söyleştik, hep koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık, düşüncelerle uyuduk. Hep yetişilecek bir yer vardı, aranacak adamlar, verilmiş sözler, yapılacak işler... Bir sonraki günün telaşı, bir öncekinin iziyle karıştı. Başkalarının hayatı, bizimkini aştı. Kör karanlıkta çalar saat sesi yerine, kuşluk vakti kızarmış ekmek kokusu veya yavuklu busesi ile uyanma düşlerini hep erteledik. Yirmili yaşlardayken otuzlara kurduk saatin alarmını otuzlarımızda kırklara belki sonra ellilere... Lakin öyle yanlış kurgulanmış ki, hayat kuşlukta uyanma fırsatı sunduğunda bize artık uyku girmez oluyor gözlerimize...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder