23 Şubat 2011 Çarşamba

Bir Varmış Bir Yokmuş...


Bir varmış, bir yokmuş… Çok güzel bir ülkede mahalleler
varmış. Bu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş.
Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa uçarak aşağı iner, beraber
olacakları anları iple çekerlermiş. Kavga etseler de kin tutmaz,
her gün yeniden dünyalar kurarlarmış.
Herkeste paylaşma duygusu, sevgi ve arkadaşlarını kollama duygusu
yavaş yavaş gelişirmiş. O zamanlar çocuklar okula servis ile değil,
köşe başında buluşarak giderlermiş. Onların yolunu gözlememiş
evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları..
Bilmezlermiş, hamburgeri, MTV’ yi,interneti, mp 3’ü, cep telefonunu,
tetrisi, jengayı...
Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbet etmeyi, hatıra defterleri
doldurup sevgileri keşfetmeyi. Bilirlermiş horoz şekercisini,
elleri kirli macuncunun tornavida ile koyduğu rengârenk macunları…
Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra bir ıslıkla
tekrar aşağıya kukalı saklambaca kaçmayı… Bilirlermiş o hakkında
türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı, küsmeyi,
aynı kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı, iki kale maç
yapmayı, değiş tokuş kaybedince kapışı, Teksas'ı, Tommiks'i, Zagor’u...
Fileye konan naylon topları, taştan kale direklerini. Üç korner bir
penaltıyı. Üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana
taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını... Otobüsteki biletçinin
lastik silgi sarılı kalemini, yoğurtçuyu, kalaycıyı, bozacıyı... Evlerin
arkasındaki odun kömür depolarını. Yakar topun yakışını. Mantarlı
gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı. Yandaki mahalle ile alınan
kavgayı, her kavganın çıkardığı kahramanı-ödleği. Kan kardeşliğini,
ip atlama, lastiğe basma, topaç virtüözlüğünü, çelik çomağı,
kırılan camları, toplanan paraları... Açık hava sinemalarını, frigo buzu...

Sonra zamanla bu güzel ülkede durumlar değişmeye başlamış. Yaşlar
ilerledikçe bu birliktelik, koruma kollama duyguları bu mahallenin
çocuklarının başlarına çok işler açmış. Daha sonra işsizlik, hayat
pahalılığı, enflasyon, köşeyi dönme, adamını bulma, malı götürme falan
derken, herkes yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatın yenilgisi,
çaresizlikleri, tatminsizlikleri ile baş başa kalmış.
Çocukları mı? Çocukları şimdi koca koca apartmanların arasında, nefes
alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içinde ve
yalnız yaşıyorlar. Anneleri babaları onları çok seviyor…

Beta kapmasınlar diye kalabalık ortamlara hiç sokmuyor.Hafta
sonları hep beraber Ankamall, Özdilek ya da Galleria'dalar.
Okul servisleri çocukları neredeyse yataklarından alıyor.
Çocuklar trafik kaygısıyla, köşedeki markete dahi gönderilmiyor.
Babalar şirketlerin bilânçolarını, çocuklar da dershane reytinglerini
izliyorlar. Hepsi birer test uzmanı,sayısal-sözel yuvarlanıp gidiyorlar.

Seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar.
Hayata açılan pencereleri Windows 98,XP,Vista,7... Onlar ekrana,
ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor...

Ve şehrin ağaçları, tırmanacak, salıncak kuracak, kalp kazıyacak
mahalle çocuklarını bekliyor. Paylaşmayan, yalnız, bencil, kafesler
içinde, gürbüz, güvendeki çocukları... Hiç sopa yememiş, ağaçtan
düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış, dizlerinde yara kabukları olmamış çocukları...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder