6 Mayıs 2011 Cuma

Sevmek bir şeyin “içinde olmaktır”

Önemli olan nasıl bir hayat yaşayacağım değil, o hayatın benim olması...
Haset, kıskançlık, hırs, bunların tümü tutkudur...
Sevme ise zorlama olmadan sadece özgür olunduğunda yaşanabilen, insan gücünü somutlayan bir eylemdir.
Sevmek bir şeyin “içinde olmaktır” bir şeye “kapılmak” değil...
En genel biçimiyle sevmenin etkin yapısı, sevmenin almak değil öncelikle vermek olduğu biçiminde tanımlanabilir.
Sevmek kendini karşılıksız olarak adamak, sevgimizin sevilen kişide de sevgi oluşturacağı ümidini taşımak demektir.
Sevgi bir inanç eylemidir...
İnancı az olanın sevgisi de azdır... ;))
@Strasbourg'dan sevgiyle...

Fransa yollarında bir buruk yürek...


Savaşa gitmemiz buyuruldu;
“Toprak için aslanlar gibi dövüşün” diyerek,
Toprak için... Ama kimin toprağı?... Söylenmedi bu...
-Derebeyinin toprağı olsa gerek...
...
Savaşa gitmemiz buyuruldu;
“Özgürlük adına” diyerek,
Özgürlük adına... Ama kimin özgürlüğü?... Söylenmedi bu...
Halkın özgürlüğü olmasa gerek...
...
Savaşa gitmemiz buyuruldu;
“Bizden” dendi “yardım bekliyor müttefik uluslar”,
Ama en önemli şey unutuldu:
Kimin cebine girecek banknotlar?...
...
Savaş kimisi için hayatla ödenen bir fatura,
Kimisine milyonluk kazanç...
Ya çocuklar ??
Hangi yürek dayanır bu ağır işkenceye?...

Fransa yollarında bir buruk yürek...
10 Nisan-2011

Sen eskiden siyasetçi miydin? :)))


Fıkra bu ya; siyasi hayatı diğerleri gibi son bulan Ali Bey; iş ararken bir ilan görmüş...
“Çiftlikte çalışacak işçi aranıyor...”
Koşarak gitmiş... Çiftlik sahibi, tepeden tırnağa süzmüş bizimkini, sonra eline bir kürek tutuşturmuş, büyükçe bir ahırın kapısına götürmüş...
Günde üç öğün yemek, saati 5 lira karşılığında, ahırdaki gübreyi, 50 metre ilerideki kuyuya taşımasını istemiş... Yatacak yer de vermiş...
Umutsuzluktan umuda ulaşan Ali Bey bir haftalık işi iki günde bitirivermiş...
Ahır pırıl pırıl olmuş... Çiftlik sahibi ağzı kulaklarında, bizimkinin çalışmalarından son derece memnun, çiftlikte sürekli iş önermiş...
Bizimki, bir daha sokaklara düşmemek için kabul etmiş... Adam, bu sefer onu tavuk çiftliğine götürmüş... Makinenin başına gelmişler, anlatmış olayı;
“-Düğmeye bas, yürüyen bant çalışmaya başlar... Önünde iki kutu var, irileri sağ taraftakine, küçükleri sol taraftakine koyup, kutuları bantlayıp, ait oldukları kolilere yerleştireceksin... İş bu kadar basit...”
Anlatmış ve gitmiş... Geçmiş bizimki basmış düğmeye, bant hareket etmiş, önüne bir yumurta gelmiş, almış eline, bakmış, bakmış, “İyi mi, kötü mü, büyük mü, küçük mü” diye düşünürken bant akmaya devam etmiş ve yumurtalar, bantın ucundan çöp tenekesine düşmeye başlamış...
Çiftlik sahibi tesadüfen gelmiş bakmış, onlarca yumurta boşa gidiyor, bizimki hâlâ elinde bir yumurta düşünüyor... Durdurmuş bantı;
“Ne yapıyorsun” demiş kızgınlıkla... Ali Bey şaşkın şaşkın bakarken adam sormuş;
“-Sen eskiden siyasetçi miydin?...”
-Evet... Nereden anladınız?...
“-Çünkü pislik atmayı çok iyi beceriyorsun ama, iyiyle kötüyü ayırt etmeyi bir türlü beceremiyorsunuz...”

yavaş yavaş ölürler...


Alışkanlıklara esir olanlar, her gün aynı yolları yürüyenler, ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler, elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen veya bir yabancı ile konuşmayanlar, yavaş yavaş ölürler...
Aşkta veya işte mutsuz olup istikamet değiştirmeyenler, rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar, hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar da yavaş yavaş ölürler...

insanlar...


İnsanlar, birbirlerinden nefret ediyorlar...
Nefret ediyorlar, çünkü birbirlerinden korkuyorlar...
Korkuyorlar, çünkü birbirlerini tanımıyorlar...
Tanımıyorlar, çünkü birbirleriyle ilişkileri yok...
Birbirleriyle ilişkileri yok, çünkü birbirlerinden ayrı yaşıyorlar...

"AŞK"


Birine tutulmak için bir an yeterlidir...
Birinden hoşlanmak bir saat ve birini sevmek için de bir gün yeterlidir...
Ama birini unutmak bir ömür sürer...
...
O yüzden görünüşe aldanmayın; kandırıcı olabilir.
Zenginliğe aldanmayın; yok olur gidebilir.
Sizi güldüren birini seçin, çünkü karanlık bir günü aydınlatan şey bir gülümsemedir.
Kalbinizi gülümsetebilen birini bulun...
...
Sevgiye karşılık beklemeyin;
Sadece sevginin karşıdakinin kalbinde büyümesini bekleyin...
Fakat olmazsa da, sizin kalbinizde büyüdüğüne emin olun.
...
Sizi tatlı kılacak kadar yeterli mutluluğunuz olsun...
Güçlü kılacak kadar acı deneyiminiz,
İnsan kılacak kadar üzüntünüz ve sizi mutlu kılmaya yetecek kadar umudunuz olsun.
...
En parlak gelecek; unutulmuş bir geçmişin üstünde yükselir...
Geçmişinizdeki kalp kırıklıklarını ve hataları silmezseniz, hayatın içinde ilerleme şansınız olmuyor...

Bir katil bile daha az korkuludur


Bir millet kendi içindeki aptal ve hatta muhteris olanlarla baş edebilir.
Fakat içerisindeki satılmış ve hainlerle yaşayabilmesi imkânsızdır.
Sınırları zorlayan düşman silah ve alemlerini açıkta taşıdığı için daha az tehlikelidir.
Fakat bir hain, hain gibi görünmez, kurbanları ile aynı aksanda konuşur...
Onların çehresine bürünür ve onların argümanlarını kullanarak milletin politik yapısına nüfuz eder...
Bütün kapılardan serbestçe geçer, sesi en üst düzey hükümet koridorlarında duyulur, milletin ruhunu çürütür...
Politik yapıya her türlü hastalık bulaştırarak hayat gücünü elinden alır.
Bir katil bile daha az korkuludur

Hırs insanların ruhunu zehirledi


Hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı...
Hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve savaşların içine sürükledi...
Hızımızı artırdık, ama bunun esiri olduk...
Bolluk getiren teknoloji bizi yoksul kıldı...
Edindiğimiz bilgiler bizi çıkarcı yaptı, zekâmızı da katı ve acımasız...
Çok düşünüyoruz, ama az hissediyoruz...
Makineleşmeden çok insanlığa, zekâdan çok iyilik ve anlayışa ihtiyacımız var...
İnsancıl değerlerimizi koruyamazsak hayat korkunç olur, hep yitiririz...
Biz insanlar güçlüyüz...
Bu hayatı olağanüstü bir mutluluk serüvenine çevirecek olan yine bizleriz...
Öyleyse, insanlık ve demokrasi adına bu gücü kullanalım;
Ayırımcılık olmayan bir dünya dileklerimle...
2 Nisan 2011-G.G.

KEŞKELERİNİZİN OLMAMASI DİLEĞİYLE...


Keşke çocuklara; Bazen öğrenmenin hata yapmayı içerdiğini... Hata yapmanın normal olduğunu ve hatalardan öğrenmeyi seçebileceklerini öğretebilsek...
...
Keşke çocuklara; Sorumluluk almanın ve yaptıkları hatayı düzeltmenin özgüvenlerini arttıran en büyük itici güç olduğunu öğretebilsek...
...
Keşke çocuklara; Başarısızlığın hayatın bir parçası olduğunu ve ayağa kalkmak ve tekrar denemek için gösterilecek kararlılığın, başarısızlıkla başa çıkmak için faydalı bir yöntem olduğunu öğretebilsek...
...
Keşke çocuklara; Dünyaya iyimserlik gözlüklerinin arkasından bakılabileceğini... Bazı şeylerin değiştirebileceğini ve bazı şeyleri sadece kabul etmesi gerektiğini öğretebilsek..
...
Keşke çocuklara; Her zaman her şeyin istediği gibi olmayabileceğini ve bunun kabul edilebilir olduğunu öğretebilsek...
...
Keşke çocuklara; Başkalarının üzerine çıkmaya veya onları yaralamaya çalışmayla elde edilen iyi hissetme duygusunun sahte bir özgüven olduğunu öğretebilsek...
...
Keşke çocuklara; Hepimizin kocaman bir ailenin kız ve erkek kardeşleri olduğumuzu ve derinin renginin ve kişisel farklılıklarının kutlanması gerektiğini öğretebilsek...
...
Keşke çocuklara; Hayatın her formu ile çok değerli olduğunu ve saygı duyulması gerektiğini öğretebilsek...
...
Keşke çocuklara; Verebilenlerden sevgi almasını ve veremeyenlerden almaya çalışmayı durdurmalarını öğretebilsek...
...
Keşke çocuklara; Sevginin doğumundan itibaren hakkı olduğunu... Soru ne olursa olsun, karmaşa ne olursa olsun sevginin daima cevap olduğunu öğretebilsek...
...
Keşke çocuklara; Büyüklerin kendi acılarından sorumlu olduklarını... Başkalarının negatif duygularını almalarına gerek olmadığını öğretebilsek...
...
Keşke çocuklara; Çocukların çocuk olması gerektiğini... Başkalarının canını acıtan veya bağımlılıklara takılıp kalmış büyüklere bakmak zorunda olmadıklarını öğretebilsek...
...
Keşke çocuklara; Dünyada kendileri ile ilgili iyi hissetmeyenler olduğunu ve bunların kötü etiketler kullandığını öğretebilsek...

ben seçeceğim...


Bugün yaşayacağım her şeyi ben seçeceğim;
Ya kızacağım yağmura etrafı ıslatıyor diye,
Ya da seveceğim onu çiçeklerimi suladığı için...
Ya sıkılacağım param yok diye,
Ya da harcamalarımı planlayıp, müsriflikten uzak kalmaya çalışacağım...
Ya sızlanacağım bozulan sağlığıma,
Ya da hayatta olmayı kutlayacağım...
Ya içli içli sitem edeceğim anne babama, beni büyütürken veremedikleri şeyler yüzünden,
Ya da onları yürekten seveceğim beni dünyaya getirdikleri için...
Ya sıkıntı basacak dikenli güllere katlanmak zorundayım diye,
Ya da dikenlerin gülleri var diyerek umut dolacağım...
Ya kaybettiğim dostlar için gözyaşı dökeceğim,
Ya da yeni insanlarla yeni dostluklar peşinde koşacağım...
Ya işe gitmek zorunda olduğum için mızırdanacağım,
Ya da gidecek bir işim olduğu için sevinç dolacağım...
Ya ev işleri yapmak eziyet olacak bana,
Ya da işlerini yaptığım o evde aklımı, ruhumu ve bedenimi barındırabildiğim için minnettar olacağım...
Belki yeni şeyler öğrenmek istemeyecek canım,
Ya kızgın olacağım -öğrenmek gereken ne çok şey var- diye,
Ya da ufak tefek de olsa faydalı ne varsa öğrenmeye çalışacağım...

boş geçin ;)


Pek çok insan çöp kamyonu gibidir...
Her tarafta çöp dolu olarak dolaşıyorlar; kızgınlık, öfke ve hayal kırıklığı dolular...
Çöpleri biriktikçe onu bırakacak bir yere ihtiyaç duyuyorlar ve bazen sizin üzerinize bırakabilirler...
Kişisel almayın... Sadece gülümseyin, onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin...
Onların çöpünü alıp iş yerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın...
İşin ana fikri şu ki, başarılı insanlar çöp kamyonlarının günlerini mahvetmesine ve ellerine geçirmesine izin vermezler...
Hayat sabahları pişmanlıklarla uyanmak için çok kısa...
Dolayısıyla size iyi davranan insanları sevin, iyi davranmayanlar için boş geçin... ;)

hedef, egoya aittir...


Yön, anı yaşamaktan ortaya çıkar...
Bu senin yönettiğin ve planladığın bir şey değildir... Kendiliğinden olur...
...Ve sen onu asla tahmin edemezsin... Ancak hissedersin...
O yüzden düz yazı değil, şiir gibi diyorum...
Mantık gibi değil, sevgi gibi... Bilim gibi değil, sanat gibi...
Güzelliği de burada... Ürkek...
Bir yaprak üzerindeki çiğ damlası kadar ürkek...
Nereye olduğunu bilmeden nedenini bilmeden kaymak...
Sabah güneşinde, bir yaprağın üzerinde kaymak...
Yön incedir, narindir, kırılgandır...
Hedef, egoya aittir... Yön, hayata, varlığa aittir...
Yön dünyasında hareket etmek için insanın tam bir güvene ihtiyacı vardır...
Çünkü insan, güvensizlik, karanlık içinde hareket etmektedir...
Ancak karanlığın bir heyecanı vardır...
Haritasız, rehbersiz, bilinmeyenin içinde yol alırsın...
Her adım bir keşiftir... Ve bu sadece dış dünyanın keşfi değildir...
Aynı anda içinde bir şeyler keşfedersin...
Bir kaşif, sadece nesneleri keşfetmez...
Bilinmeyen dünyaları keşfederken, aynı zamanda kendini de keşfeder...
Her keşif, aynı zamanda bir iç keşiftir...
Ne kadar çok bilirsen, bilen hakkında da o kadar çok şey bilirsin...
Ne kadar çok seversen, seven hakkında o kadar şey bilirsin...

bir şeyler öğrenmeli...


Hatalı olduğunu gördüğü halde kendisine karşı davacı kesilen birine rastlamadım...
Yapraklar fışkırttığı halde çiçek açmayan bitkiler vardır...
Fakat, çiçek açtığı halde meyve vermeyen bitkiler de vardır...
Bir insan kendi kendine, “Bu konuda ne düşünmeliyim” diye sorup durmuyorsa, ben onun hakkında ne düşünebilirim ki?...
Bütün günü yiyeceksiz, geceyi de düşünerek, gözüme uyku girmeden geçirdim; hiç bir yararı olmadı...
En iyisi, insan bir şeyler öğrenmeli...
Şimdilik hoşkalın...

gençlik...


Gençlik hayatın belli bir çağı ile ilgili değildir.
İnsan kendine olan güveni derecesinde genç, şüphesi neticesinde yaşlıdır.
Cesareti neticesinde genç, korkuları derecesinde yaşlıdır.
Ümitleri derecesinde genç, ümitsizliği derecesinde yaşlıdır.
Hiç kimse fazla yaşamış olmakla ihtiyarlamaz.
İnsanları ihtiyarlatan, ideallerinin gömülmesidir.
Seneler cildi buruşturabilir. Fakat heyecanların teslim edilmesi, ruhu buruşturur.
İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, hâlbuki yaşamadıkça yaşlanırlar.
İnsan ihtiyar olmaya karar verdiği gün ihtiyardır.
Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz.
Yaşlanmak, bir dağa tırmanmak gibidir...
Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş alanınız genişler.
Beynimiz, yeni tecrübeler keşfettiği sürece insan genç sayılır...

garanti...


Başarının garantisi yoktur ama bir girişimde bulunmazsanız başarısızlığın garantisi çoktur... Başarının garantisi olmamasına rağmen, ilk adımı atar atmaz kendi başarı ihtimalinizi önemli ölçüde artırabilirsiniz...
İlk adımı cesurca atın...
Sonra bir adım daha, bir adım daha... Bir bakacaksınız ki hedef, daha yakında görünüyor...Bir bakacaksınız ki hedefiniz artık ulaşılabilecek bir noktada...
İstekli olun... Gerekli olan şeyleri yapmak yeterlidir... Çaba göstereceksiniz, tam çaba gösterin... Aksi takdirde değerli vaktinizi ve enerjinizi boşa harcamış olursunuz...
Yolunuza çok zor engeller çıkar...
Onlardan biri de siz olmayın...
Engellere karşı meydan okuyabilirsiniz, bu engellerin de üstesinden gelebilirsiniz, cesurca öne doğru adım atarak başarıya ulaşabilirsiniz...
Bunu yaptığınız zaman, “Daha önce niye tereddüt etmişim ki” diyeceksiniz... ;))